Gençlik, delikanlılık, mertlik, yiğitlik, cömertlik, fedakârlık, mürüvvet, yardımseverlik gibi anlamları olan fütüvvet, ıstılahta Allah’ın emirlerine ve Resulullahın sünnetine uymak ayrıca Allah’ın dostlarıyla sohbet etmek demektir. İslam dünyasında VIII. yüzyılda Irak ve İran’da başlayan, zamanla tasavvuf çevrelerine ve mesleki teşekküllere nüfuz eden fütüvvet kavramını konu edinen ve giderek bu teşekküllerin bir çeşit nizamnâmesi şekline bürünen risalelere fütüvvetnâme adı verilmiştir.
Ahilik teşkilatı ve Alevi-Bektaşi zümresinin temel eserlerinden olan fütüvvetnamelerde; hoşgörü, fedakârlık, merhamet tevazu, doğruluk gibi özelliklerin yanı sıra helva-i cefne, şed bağlama, tuğ ve âlem verilmesi, çerağ verilmesi, talibin yol içinde bilmesi gerekenler ve Hz. Âdem’den başlayarak büyük peygamberler aracılığıyla Hz. Muhammed’e ulaşan fütüvvet silsilesinin Hz. Ali’ye aktarılması anlatılmaktadır. 17. yüzyılda yaşamış olan Razavî’nin genel olarak Fütüvvetname-i Kebir olarak bilinen Miftâhu’d-Dekâik fî Beyâni’l-Fütüvve ve’l-Hakâyık adlı eseri Alevî-Bektâşî klasikleri kapsamında tıpkıbasımıyla karşılıklı sayfalarda basılmıştır.
Doç. Dr. Sadullah Gülten ve Yrd. Doç. Dr. Hacı Yılmaz tarafından Türkçeye çevrilen eserin yayına hazırlanmasında Milli Kütüphane, Yazmalar A, No. 8602/1 numarada kayıtlı yazma nüsha esas alınmıştır.